Döviz daha da artar mı? (2)

Sadi Uzunoğlu (Yazım tarihi:2015)

Hatırlarsınız,  “dövizin gidişatı ile ilgili” diziye başlamış; bir arkadaşımla yaptığım konuşmayı aktarmıştım.

Kısaca; uluslararası piyasalarda dolar likiditesinin kısıldığını, biz de de Merkez Bankası’nın ROM ve ROK mekanizması ile piyasadaki dövizi çektiğini ve uluslararası rezerv artışında kullandığını bu nedenle de piyasada döviz talebini rahatlıkla karşılayacak miktarda döviz olmadığını belirtmiştim. Ayrıca Kredi Dereceleme (Rating) kuruluşlarının bu rezerv artışına bakarak Türkiye’nin kredi notunu artırdıklarını, şimdi ise aynı kurumların Merkez Bankası’na ROM ve ROK mekanizmasıyla çektiği dövizleri geri vermesi gerektiği biçiminde uyardıklarını anlatmıştım.

Arkadaşım da “Rating kurumları bunu anlamadılar mı? Şimdi neden Merkez Bankası’nın elindeki dövizlerin bir bölümünün bankalara verilmesi gerektiğini söylüyorlar?” diye sormuştu. Ben de sorunun yanıtını bu haftaya bırakmıştım.

Birincisi bu kurumlar da aslında dövizin yükselişinden pek memnun değil. Çünkü bir çok yabancı fon bunların değerlendirmesi üzerine Türkiye’ye kısa vadeli fon yönlendirdiler. Gelen dövizler Türk lirası cinsinden çeşitli portföylere yatırıldı. Şimdi döviz arttıkça giren fonların döviz cinsinden karlılıkları yerlerde sürünüyor.”

İkincisi, yine bu fonların yatırım yapılabilir değerlendirmelerine bakarak ülkemize doğrudan yabancı sermaye yatırımı geldi. Acaba bu kurumların tavsiyeleri üzerine yatırdıkları paraların “aynısını” bugün bu satın aldıkları kuruluşlara yatırırlar mıydı? Yoksa eğer yine buraya geleceklerse daha düşük teklifler mi yaparlardı? Bak, kurlar arttıkça ihalelere bile katılacak kurum bulmak zorlaşıyor. İhaleler iptal ediliyor. Belki eski satılan kurumların anlaşılan değerleri üzerinden tahsilatlarında da sorun yaşanıyor.”

Üçüncüsü, Türkiye’de bankalar ROM ve ROK mekanizması ile Merkez Bankası’nda tuttukları fonları ağırlıklı olarak Londra’da muhabir bankalarda tutuyorlardı. Bankalarımız Türkiye’de kullandırdıkları orta ve uzun vadeli kredilerin kur-faiz gibi risklerinden de Londra’daki bankalarla swap gibi teknikleri kullanarak korunuyorlardı (hedge). Dolayısıyla Londra bankaları Türkiye’de kullandırılan kredilerin “rasyonalitesine” bakarak bizim bankalarımızın verdikleri kredilerin kur –faiz risklerini üstlenebiliyorlardı. Türkiye’de “rasyonel olmayan” bir kredi kullandırıldığında da bunların riskine ortak olmuyorlar, hatta o zaman Türk bankalarına kullandırdıkları kredileri kısarak bir anlamda bizim bankalara “ayar” veriyorlardı.”

Arkadaşım “Peki şimdi ne oldu? Artık Türk bankaları kredi risklerininden korunmuyorlar mı? dedi.

“Tabii ki bankalarımız yine korunmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bankaların Londra bankalarında artık yeteri kadar dövizi yok. Dolayısıyla karşı taraf bu konuda daha temkinli davranmak durumunda. Artık kredilerin “rasyonalitesi” üzerinde de hakimiyetleri kalmadı. Bizim “rasyonel olmayan” alanlara kullandırdığımız kredilerimizi de zaten hedge etmezler. Dolayısıyla bize kredi verirken çok düşünürler. Rasyonel olmayan projelerin fonlanmasını da bekleyemeyiz onlardan…” dedim.

“E… ne yapalım kredi verirken onlara mı soracağız?” dedi arkadaşım.

“Parayı veren, bilirsin düdüğü de çalar. Mevduat yaratmakta zorlanıyoruz. Ekonomik büyümenin finansmanını neredeyse tamamen dışarıdan gelen paraya bağlarken bunları düşünecektik… Neden Rating kurumlarının, “Merkez Bankası çektiği dövizi geri versin de piyasa rahatlasın” demelerinin nedenlerini anlatabildim mi? Onlar yazdıkları raporlarda pazarladıkları “hayallerin” tersine dönmesinden rahatsız. Zaten yeterli olmayan itibarlarının daha da çökmesini istemiyorlar…”

“Yani döviz daha da artar mı diyorsun?” dedi arkadaşım.

“Dur daha bu işin farklı boyutu idi. Şimdi geldik, Cari açık, dış finansman ve nereden geldiği belli olmayan döviz girişlerine (Net Hata ve Noksan). Daha anlatacaklarım da var. Bir müsade et de soluklanalım…”

 

 

 

 

Bir yanıt yazın