Fed’i bırak, kırılganlığı çöz…

Aşılama farklılıkları ve yeni salgının etkileri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde toparlanmayı farklılaştırmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde toparlanma eğilimleri daha hızlı seyrediyor.

Aşılama farklılıkları ve yeni salgının etkileri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde toparlanmayı farklılaştırmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde toparlanma eğilimleri daha hızlı seyrediyor. Tabii ki toparlanma emtia fiyatlarını yukarı yönlü baskılarken; hala devam eden arz tıkanıklıkları, ani talep şoku karşısında enflasyonu tetikliyor. Bu da Merkez Bankalarının uygulayacağı politikaları belirsizleştiriyor. Fed’in varlık alımlarını azaltması, hatta faiz oranlarını yükseltmesi beklenenler arasında…

Peki başta Fed olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları parasal sıkılaştırmaya başlarsa gelişmekte olan ülkeler nasıl bir baskı ile karşı karşıya kalacaklar?

Salgının küresel ölçekte yeniden artma eğilimine girmesi, özellikle ciddi turizm gelirine sahip gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkilemeye devam edecek. Dünya Bankası verilerine göre;

örneğin GSYH’nın yüzde 25’i kadar seyahat ve turizm geliri elde eden Tayland, GSYH’nın yüzde 15’i kadar geliri olan Meksika, yine GSYH’nın yüzde 10’u civarında gelir elde eden Malezya ve Türkiye en fazla etkilenen ülkelerin başında yer alacak…

Tabii ki bir de işin başka bir boyutu var: Eğer Fed faiz oranlarını artırır ve sıkı para politikası sinyalleri verirse uluslararası sermaye akımları gelişmekte olan ülkelerden büyük ölçüde çıkış yapabilir ve ülkeler bu sermayeyi tutabilmek ve/veya çekebilmek için faizleri yükseltmek zorunda kalabilir.

Riskleri Azaltmak gerek…

Türkiye sermaye bağımlılığı nedeniyle en fazla etkilenen ülkelerden biri olabilir. Özellikle yabancı para (YP) cinsinden kırılganlığa sahip diğer gelişmekte olan ülkeler gibi…

Peki YP cinsinden kırılganlık ile neyi kastediyoruz?

Birincisi; Dış Borcun GSYH’ya oranı yüzde 61 ile Türkiye, oranın yüksek olduğu ülkelerden biri…

İkincisi; Kamu borcu içinde yabancı para cinsinden borç oranı yaklaşık yüzde 55 civarında ki bu Arjantin’in biraz altında bir oran ama yüksek…

Üçüncüsü; finansal kurumlar dışındaki firmaların borçlarının da yüzde 60’a yakını yabancı para cinsinden.  Bizden daha yüksek iki ülke ise yine Arjantin ve Meksika…

Dördüncüsü; uluslararası rezervlerin kaç aylık ithalatı karşıladığı. Türkiye gelişmekte olan ekonomiler içinde en düşük karşılama oranına sahip: Rezervlerimiz ile üç aylık ithalatı karşılayabiliyoruz. Eğer IMF Özel Çekme Hakkı kotasını yükseltirse bu 3.5 aya yükselecek. Bu arada cari açık vermeye devam ettiğimizi de unutmayalım…

Beşincisi de uluslararası rezervlerin kısa vadeli dış borcun altında olması. Oran ise yüzde 48 civarında…

Yabancı para cinsinden kırılganlık konusunu mutlaka ciddiye almamız gerekiyor. Bu yıl olmasa da gelecek yıl başta Fed olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları sıkılaştırmaya başlayabilir, bu da kur ve faiz üzerinde daha fazla baskı yaratabilir.

Gelişmiş ülke merkez bankaları bunu yapmaz bu şekilde gider diyorsak da bu kez emtia fiyatlarından hareketle yüksek enflasyona devam demektir.

Şeffaf, öngörülebilir, denetlenebilir ve dengelenebilir kurum ve politikalarla, güven vermekten başka seçenek görünmüyor…

https://parakule.com/fedi-birak-kirilganligi-coz-2707210237.html