Önce kafamızdaki engelleri kaldıralım…

Dünya nüfusunun yüzde 15’ini engelli bireyler oluşturuyor. Bu da yüzde 20’si ağır olmak üzere yaklaşık 1.2 milyar insan demek. Engelli bireylerin birinci dereceden etkilenen ailelerini de hesaba katınca etkilenen insan sayısının oldukça yüksek olduğu açığa çıkıyor.

Ayrıca engelli olmayan insanlar da hayatları boyunca engelli olma potansiyeli taşıyorlar. Özellikle yaşlı nüfus arttıkça bu olasılık daha da artıyor. Engelli bireylerin yaklaşık yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor, çoğunun eğitimi yetersiz veya hiç yok ve düşük düzeyde gelire sahip olduğu ifade ediliyor. İstihdam seviyelerinin düşük olması da engellilerin yoksulluklarını ve olumsuz sosyoekonomik sonuçlarla karşı karşıya kalma olasılıklarını güçlendiriyor.

COVID-19 dünya çapında geniş kapsamlı etkilere sahip olmaya devam ederken, engelli kişilerin sağlık, eğitim ve ulaşım konuları dahil olmak üzere salgından çok olumsuz biçimde etkilendiklerinin de altını çizmek gerekiyor. Dünya Bankası (*), sağlık alanında, pek çok engellinin, COVID-19’un şiddetli semptomlarına karşı özellikle savunmasız hale getiren ek sağlık gereksinimlerine dikkat çekiyor: “Semptomlar ve korunma da dahil olmak üzere hastalıkla ilgili bilgiler Braille alfabesi (körler alfabesi) ile yazılmış basılı materyaller, işaret dili tercümesi, altyazılar, ses sunumu ve grafikler gibi erişilebilir formatlarda sağlanmadığı için engelli kişilerin COVID-19’a yakalanma riskinin yüksek” olduğunu belirtiyor.

Okulların yaygın olarak kapanmasıyla birlikte, engelli çocukların yemek programları gibi temel hizmetlere erişiminin ortadan kalkması; yardımcı teknolojilerin yetersizliği; özellikle yoksul ülkelerde su, kanalizasyon ve hijyen sağlama konusunda yaşanan sorunlar; ekipman, elektrik ve internete erişimle ilgili olarak öğrenciler arasındaki dijital uçurumun artmış olması ve yanı sıra ebeveyn/bakıcı arasındaki bağların kopması zaten yetersiz olan engelli eğitimini önemli ölçüde zayıflatmış durumda.

Sürdürülebilir Kalkınma ve Engelliler

Engellileri kapsayan kalkınma konusunda küresel farkındalık artıyor. Bu doğru ama engelli insanların bebeklikten eğitimine, istihdamından hayata katılımına kadar her aşamada altyapının yetersizliği açık. Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (CRPD), engellilerin toplumlara tam entegrasyonunu teşvik ediyor ve engellilerin haklarının ele alınmasında uluslararası kalkınmanın önemine özellikle atıfta bulunuyor. Sürdürülebilir kalkınmanın engelli insanları da kapsaması gerektiğinin altını çiziyor.

İş yine geliyor eğitime. Eğitim altyapısının engellileri de kapsayacak biçimde geliştirilmesi gerekiyor.

Engellilerin çalışma, eğitim ve öğretmeye yönelik çabalar evde başlar ve sınıfta devam eder. Ne yazık ki, pek çok eğitimci, benzersiz zorluklarla karşılaşan veya halihazırda bir engeli olan öğrencilerle çalışma konusunda yeterince eğitim almamıştır. Oysa eğitimcilerin, engelli öğrencilerle etkileşim kurma ve onları bütünleştirme konusunda kendilerini en iyi şekilde eğitmek için her zaman yaşam boyu öğrenme pratiği yapmaları gerekiyor. Bizde, örneğin Trakya Üniversitesi’nde özel bir bölüm bu konuya yönelmiş bulunuyor ki bu örneklerin her yerde yaygınlaşması gerekiyor.

Doğal olarak evde ve okulda eğitim ve öğretimin ayrıca iş yerlerinin fiziksel altyapı ile de engelli dostu haline getirilmesi gerekiyor. Bu tek başına bireylerin, ailelerin, sivil toplum örgütlerinin ve işyerlerinin çözebileceği bir konu da değil. Kamunun desteği ve yönlendirmesi zorunlu.

Bu gerçeğe rağmen engelli bireyler sanki hayatımızda yokmuş gibi davranıyor, onların varlığına nadiren medya aracılığıyla farkına varıyoruz.  Oysa engellilik bir insan hakkı, onların da eğitim, sağlık, sosyal hayata katılım gibi hakları var. Ancak, maalesef engelli bireyler çoğunlukla sosyal ve ekonomik hayattan dışlanmış bir şekilde yaşıyorlar. Bunun ise aslında bizim, yani toplumun engelliğe bakış açısı ile ilgili olduğunu unutmayalım.

(*) https://www.worldbank.org/en/topic/disability#1