Kadına yönelik şiddetin Ekonomik boyutu

IMF’de Afrika üzerine çalışmalar yapan iki ekonomist R. Ouedraogo ve D. Stenzel kadına yönelik şiddetin farklı bir boyutunu ele alan bir makale yayınladılar (24 Kasım 2021). Bu makaleyi kısaca özetlemenin önemli olduğunu düşünüyorum.

Yazarlar, salgın ile birlikte eve kapanmaların ve yasakların kadınlara yönelik fiziksel, cinsel ve duygusal istismarların daha da arttığına dikkat çekiyor. Örneğin, Nijerya’da, sokağa çıkma yasağına bağlı olarak bildirilen cinsiyete dayalı şiddet vakalarının sayısı yüzde 130’dan fazla artış göstermiş. Hırvatistan’da, bildirilen tecavüz vakaları 2020’nin ilk beş ayında 2019’a kıyasla yüzde 228 artmış.

Yazarlar işin sadece ahlaki boyutuna değil kadına yönelik şiddetin sadece ahlaki değil ekonomi açısından da büyük bir çöküş olduğuna dikkat çekiyorlar: Örneğin, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin, aile içi şiddetin yaygın olduğu bir bölgede, Sahra altı Afrika’da, ekonomik kalkınma için nasıl büyük bir tehdit olduğunu göstermişler. Çalışmalarının sonuçlarına göre; kadına yönelik şiddette yüzde 1 puanlık bir artış, yüzde 9 daha düşük ekonomik faaliyet düzeyiyle (gece ışıklarının temsil ettiği) ilişkili olduğu gösteriliyor.

Yazarlar kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin hem kısa hem de uzun vadede bir ekonominin genel sağlığı üzerinde çok boyutlu etkilerinin olduğunu ifade ediyor:

  • Kısa vadede, tacizin yaşandığı evlerden gelen kadınların daha az saat çalışması ve çalıştıklarında daha az üretken olmaları muhtemeldir.
  • Kadınların maruz kaldıkları fiziksel, psikolojik ve duygusal şiddet, iş bulmalarını veya sürdürmelerini zorlaştırmaktadır.
  • Uzun vadede, yüksek düzeyde aile içi şiddet, işgücündeki kadın sayısını azaltabilir, kadınların beceri ve eğitim edinmelerini en aza indirebilir ve daha fazla kamu kaynağı sağlık ve yargı hizmetlerine yönlendirildiğinden genel olarak daha az kamu yatırımı ile sonuçlanabilir.

Daha önce yapılan araştırmalar, aile içi şiddetin belirli bir ekonomiye maliyetinin GSYİH’nın yüzde 1 ila 2’si arasında olduğunu bulmuştu.  Yazarlar, bu çalışmaların basit muhasebe mekanizmalarına göre yapıldığı için çok sağlıklı sonuçlar vermeyebileceğine dikkat çekiyor ve bölgedeki kadınlara ilişkin “derin” anket verilerini uydu görüntüleriyle eşleştiren ve içsellik sorunlarını ele almaya uygun teknik yöntemler kullanan yeni bir yaklaşım benimsemişler. Veriler, 224’ten fazla bölgeyi ve Sahra altı Afrika’nın kadın nüfusunun yaklaşık yüzde 75’ini temsil eden 440.000’den fazla kadını kapsayan 18 Sahra altı Afrika ülkesinden alınmış. Yapılan anketlere göre; bölgedeki kadınların yüzde 30’undan fazlasının farklı şekillerde aile içi istismarla karşı karşıya kaldığı görüldü.

Bölge düzeyinde ekonomik kalkınma üzerindeki etkiyi ölçmek için, anket verilerini ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi tarafından sağlanan gece ışıklarına ilişkin uydu verileriyle karşılaştıran araştırmacılar, Nightlight uydu verilerinin ekonomik aktiviteyi ölçmek için güçlü bir araç olabileceğini savunuyorlar. Özellikle sağlıklı GSYH ölçümlerinin yapılamadığı bölgelerde bu yöntemin daha doğru sonuçlar vereceğini belirtiyorlar.

Bu bağlantıya dayanarak, örneklemdeki Sahra altı Afrika ülkeleri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet düzeyini, istismara uğrayan kadınların yüzde 23’ü olan dünya ortalamasına daha yakın bir düzeye indirirse, bu, yaklaşık yüzde 30’luk uzun vadeli GSYİH kazanımlarıyla sonuçlanabileceğini savunuyor.

Kadına yönelik şiddeti durdurmak tartışılmaz bir ahlaki zorunluluktur. Burada tartılacak bir durum yok. Ancak yazarlar bunun ekonomik olarak da önemli olduğunu göstermişler.

Yazarlar makalede önerilerini de sıralamışlar:

  • Ülkeler, aile içi şiddete karşı yasaları ve korumaları güçlendirmek için şimdi ve daha çok çaba göstermelidir. Güçlü yasalar, kadına yönelik şiddeti caydırmak, aile içi şiddet mağdurlarını korumak ve kadınların işgücüne katılımını teşvik etmek için kritik öneme sahiptir.
  • Kız çocuklarına yönelik eğitim fırsatlarının iyileştirilmesi, uzun vadede önemli bir adımdır. Cinsiyete dayalı eğitim farkını azaltmak, kadınlara daha fazla ekonomik özgürlük ve erkekler tarafından daha az etkilenme ve kontrol edilme yeteneği verir.
  • Salgından daha iyi korunma çabalarında, kadınları desteklemeye ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadeleye yönelik politikalar her zamankinden daha önemlidir.

Bu makaleyi okuyunca özetleme gereği duydum. Cüneyt Akman’ın 28 Kasım’da Birgün Gazetesi’nde yayınlanan “İstibdat rejimi ve kur şoku: İlişkiler-çelişkiler” isimli harika makalesinin girişi ile de tamamlayayım:

“Marx’ın sık kullandığı Horatius’un şu sözünü nakletmenin tam sırası: Quid rides de te fabula narratur. Yani, Ne gülüyorsun; anlatılan senin hikâyendir!”