Gelir ve servet dağılımının bozuk; borçluluğun ve işsizliğin yüksek olduğu ortamda ev ve otomobil fiyatlarının geldiği düzeye bakın. Alınan ücret ve maaşlarla, satın alınmaya çalışılan ev, arsa ve otomobillerin değeri arasında uçurum oluştu, yani her şey “aşırı değerli” hale geldi. Kira-ev fiyatı arasındaki fark uçtu gitti…

Piyasa profesyonelleri, ki çoğunluğu finans kesiminden, Merkez Bankası’nın anketine katılarak enflasyon ve diğer göstergelere ilişkin beklentilerini açıklıyorlar. Diğer taraftan Merkez Bankası her Para Piyasası Kurulu toplantısının ardından zaman zaman enflasyon patikasına ilişkin rakamlar veriyor. Bütün bunlarla karar alıcıların geleceğe ilişkin beklentilerini etkilemek amaçlanıyor.

İstiyorlar ki bütçe yapan firma veya harcama yapacak hanehalkı geleceğe ilişkin karar alırken Merkez Bankası ve piyasa oyuncularının beklentilerine bakarak hareket etsin.

Ancak firmalar ve hane halkı geleceğe ilişkin karar alırken bu rakamlar yerine ”yaşadıklarına” bakıyor. Firma aldığı hammaddenin vergi dahil maliyetine ve/veya sattığı malı yerine koyabileceği fiyata odaklanıyor. Hane halkı, özellikle “birikim yapabilen kısım” ise sahip olduğu veya yenilemek istediği ev veya arabanın geldiği fiyat seviyesine bakıyor.

Kısaca karar alıcıların çoğunun ne piyasa beklentileri ne de Merkez Bankası’nın enflasyon beklentileriyle ilgisi yok. İşin gerçeği bu. Piyasa artık geçmişte gördüğü enflasyon rakamını baz alarak hareket ediyor.

Stok maliyeti düşük…

Başta özel bankalar olmak üzere bankacılık sektörü kredi vermede sıkı davranıyor da enflasyon bir üst platoya fırlamıyor. Çünkü karar alıcıların “yaşadığı” enflasyon oranı faiz oranlarının oldukça üzerinde. Krediyi alabilen firma stok yapıp üretim maliyetlerini öngörülebilir hale getirmeye çalışıyor. Hane halkı krediye ulaşmada zorluk yaşamasa onlar da ev, arsa, araba ve hatta dayanıklı tüketim malları alıp kendilerini enflasyona karşı koruyacak “yatırım” peşinde koşacaklar. Birikimi olanlar zaten bu şekilde “yatırım” davranışı sergiliyorlar.

Artık enflasyonla mücadelede işimiz düşündüğümüzden de zor. Geçmişe yönelik endekslemelerden ve/veya yapılan sözleşmelerden karar alıcıları vazgeçirmek için öncelikle kredi kartı taksit sayıları, zorunlu karşılık gibi geleneksel politikaların artık işe yaramadığını, yaramayacağını görmemiz gerekiyor.

Enflasyonla mücadelenin yanı sıra mücadele etmemiz gereken yüksek borçluluk, çift haneden aşağı düşüremediğimiz işsizlik gibi sorunlarımız var. Sorunların çözümünü para politikası kanalıyla Merkez Bankası’nın üzerine yığmak topu taca atmaktan başka bir işe yaramıyor.

Dolayısıyla politik ve ekonomik sorunları gerçekçi biçimde masaya yatırıp; kapsayıcı, rasyonel, öngörülebilir politikalarla topyekûn çözme zamanı çoktan geldi de geçiyor…

https://parakule.com/enflasyonda-yeni-platolara-dikkat–1907210830.html