Ekonomik Dönüşümler ve Sürdürülebilirlik: Tarihsel Bakış

Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu (Yazım tarihi: 2017)

“Yaklaşık 13.5 milyar yıl önce, “Big Bang” olarak adlandırdığımız bir şeyle madde, enerji, zaman ve uzay ortaya çıktı… 70 bin yıl önce Homo Sapiens’e ait organizmalar, kültür adını verdiğimiz daha da karmaşık yapıları oluşturdular. Bunu takip eden insan kültürlerinin gelişimine tarih diyoruz” (Y.N. Harari s.17). Harari, 70 bin yıl önce Bilişsel Devrim başladığını; 12 bin yıl önce de bunu Tarım devriminin izlediğini; yalnızca beş yıldır da Bilimsel Devrim yaşandığını belirtiyor. Demek ki en önemli ekonomik dönüşüm 12 bin yıl önce başlamış görünüyor.

Doğaya karşı güçsüz olan insanların en önemli sorunu yemek, barınma ve korunmaydı. İnsanlar doğa ile nasıl mücadele edeceklerini uzun yıllarda öğrendi. Kabile içinde toplayıcılık ve avcılığa dayalı kadın-erkek işbölümü toplumsal yaşamın ortak sürdürülmesini zorunlu kılıyordu. Ancak zamanla iş yapma biçimlerindeki değişimler ve işbölümünde uzmanlaşma toplumsal farklılaşmaları da  beraberinde getirdi. Güçlenen kabileler diğer kabileleri köleleştirmeye başladı. Ortak paylaşım yerini özel mülkiyet ve köleliğe bırakıyordu. Büyüyen topluluklar ve mülkiyet hakları yeni organizasyonu gerektiriyordu. Devlet ortaya çıkmıştı. MÖ 380 ve 350’de Platon ve Aristoteles ekonomiyi ahlaki bir konu olarak ele almış; ekonomik sistemlerin nasıl çalıştığını ele almak yerine nasıl çalışması gerektiği üzerine fikir (normatif) yürütmüşlerdi. Platon devlet adlı eserinde kamu yararı için yönetenlerin müşterek mülkiyet hakkını elinde bulundurması gerektiğini savundu.

“Antik Dönem” olarak adlandırılan dönemde işgücü kölelerden oluşurken; ortaçağda işgücü ve askerlik hizmeti köylüler tarafından verilmeye başladı. Köleci toplum evrilmiş, feodal toplum başlamıştı. Doğal olarak antik çağlarda işbölümü ve iş yapma yetenekleri geliştikçe insanlara mal ve hizmet sağlayan sistemler ortaya çıktı. Esnaf ve zanaatkarların takas edilebilecek farklı ürünler yaratmaları sonucu ticaret başladı. Önceleri takas vardı sonraları mal-metal paralarla değişim yapıldı. Ancak bunlar küçük çaplı işlemlerdi. Asıl önemli olan toprağa ve köleye sahip olmaktı. Zenginlik bununla ölçülüyor, güç de bununla sağlanıyordu. Büyük ekonomik ve toplumsal dönüşümler “sınıflar” arasındaki mücadeleyi de beraberinde getiriyordu. Köle ve köylü ayaklanmaları değişimi zorunlu hale getirirken; işbölümü ve uzmanlaşma yeni sitemlerin ortaya çıkmasını zorluyordu.

Diğer taraftan ticaretin yoğunlaşmaya başlaması şehirlerde ve Liman bölgelerinde yeni zenginlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Teknolojik gelişmelerle yeni kıtaların bulunması da bu yeni sınıfı destekliyordu. Feodal toplum yapısında özel mülkiyet olsa da devleti elinde bulunduran yöneticiler birikimlerin bölüşümünde belirleyici role sahipti. Bu kez çatışma yeni zenginleşen sınıf ile feodal yapı arasında başladı. Feodal yapı çok istekli olmasa da zorunluluklar nedeniyle yeni zenginleşen tüccar sınıfı ile işbirliği yapmaya başladı. Şehir devletlerinin güçlendiği bu dönem kapitalist üretim biçimine geçişi destekleyecekti. Sonuçta uluslararası ticaret; işbölümü uzmanlaşma; tekstil devrimi kapitalizmin ortaya çıkmasına neden oldu.  K. Marx’a göre kapitalizm aracılığıyla ulaşılan servet, toplumlara kendini müstakil ve kar için mübadele edilebilir muazzam bir meta birikimi olarak gösterecekti. Bu birikim beraberinde finans kapitali de oluşturacak ve paradan da para kazanma başlayacaktı. Kapitalizm de sınıflı bir toplum özelliği nedeniyle büyük çatışmalar ve krizler yaşamaya mahkumdu.

charles dickens“1842 haziranında, Charles Dickens Amerika’ya yaptığı başarılı kitap tanıtım seyahatinden döndüğünde, açlık bütün İngiltere’yi kasıp kavuruyordu. Kötü giden hasat döneminin ardından, ekmek fiyatları ikiye katlanmıştı. 1926 İngiltere Genel GreviŞehirler, iş bulmak amacıyla kırsal kesimden göç edenlerle, dilencilerle dolup taşıyordu. Pamuk piyasası üst üste dördüncü kez çökmüş, işsiz kalan fabrika çalışanları, sosyal yardımlara ve aşevlerine muhtaç hale gelmişti… eğitimin, bireysel ve dinsel özgürlüklerin ve oy hakkının sıkı bir savunucusu olan Dickens, sınıf çatışmasındaki artışı dehşetle izliyordu.” (S. Nasar s. 17)

Sınıf savaşları ve krizler kapitalizm için bir istisnai durum değil, süreklidir. Bu çatışmalar, insanların “hak mücadeleleri” toplumsal değişimin de temelini oluşturmuştur. Sistemlerin sürdürülebilir olması bu haklara verdikleri “yanıtlarla” ilgilidir. Kısaca, sürdürülebilir olmayı zorunlu hale getiren tarihsel olarak ekonomik dönüşümler ve sınıf çatışmalarıdır.

Alıntılar;  Sylvia Nasar, “Büyük Düşünenler” 2013, Altın Kitapları –Yuval Noah Harari, “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens”, 2012, Kolektif